29.07.2021 / Sevil Mıdık
İnsanca Yaşam İçin Sosyal Kooperatif, film gösterimleri ve söyleşilerle etkinliklerini sürdürüyor.
Kooperatif üyelerinden Sevil Mıdıklı, Kural Dışı film söyleşisi ve “Yetişkin Otistikler mi, Sorunları mı?” etkinliğini bizler için anlattı.
Söyleşide iki otistik yetişkin, Sinan Hacıoğlu ve Cemil Akşemsettinoğlu’nun büyüme hikayelerini, eğitim ve iş hayatıyla ilişkilerini, pandemi sürecinde neler yaşadıklarını onlara eşlik eden annelerinden dinledik. Merak eden okuyucularımız, söyleşi linkini Sevil Mıdıklı’nın kaleminden dökülen son cümlede bulabilir:
Kural Dışı’nın Düşündürdükleri
Kooperatif olarak ilkini pandemiden önce yaptığımız ve uzun zamandır ara verdiğimiz film söyleşilerimize online olarak devam etmeye karar vermiştik. Ben de nisan ayının otizm farkındalık ayı olması nedeniyle Kural Dışı/Hors Normes filmini önerdim. Herkes filmi izlemiş olarak söyleşiye katılacaktı ve öyle de oldu.
Kural Dışı, gerçek insanların gerçek hikayelerinin anlatıldığı bir film. Bu yüzden filmi sinema öğelerinden bağımsız olarak, işlediği konu ve üslubu açısından çok başarılı buldum. Söyleşi sırasında fark ettim ki ben dahil hepimiz kendi penceremizden izlemişiz filmi. Kooperatif olarak bizler deneyimleri, uzmanlıkları, hassasiyetleri ve bakış açıları farklı olan üyelerden oluştuğumuz için doğal olarak filmle ilgili beğeni ve eleştirilerimiz de farklı oldu.
Örneğin bazı arkadaşlarımız ana karakter Bruno ve Malik’in otistiklere eşlik edecek gönüllüleri eğitirken üslubunu sert bulurken, bir başka arkadaşımız Buruno’nun Yahudi, Malik’in Müslüman olmasının filmde vurgulanmasına takılmıştı. Film kurgu olsaydı buna ben de takılabilirdim. Çünkü hepimizce malum, kurguda her şeyin sembolik bir anlamı ve bir önermesi olur ama ben bu filmi bir otizmli annesi olarak izledim, hatta izlemekle kalmadım çoğu sahnede yaşadım.
Kuraldışı, gerçek bir mücadelenin anlatıldığı bir Fransız filmi. Filmin kahramanları Bruno (Vincent Cassel) ve Malik (Reda Kateb); ne istediklerini neye ihtiyaçları olduğunu dile getiremeyen, hatta bunun farkında dahi olmayan orta ve ağır otistik gençler -moda tabiri ile “bireyler”- için iyi bir şeyler yapmaya çabalayan iki adam.
Amaçladıkları öyle çok büyük şeyler değil. İstiyorlar ki otistik gençler evlerinin ve bakım hanelerin dışına çıkabilirsin, onlar da günlük yaşamın içinde var olabilsin, hayattan bir nebze olsun tat alabilsin. Bunu yapmaya çalışırken günlük, hatta anlık çözümler üretmek gerekiyor. Böyle olunca da kanunlar, şartnameler ikinci planda kalıyor ve bazen kuralların dışına çıkmak gerekiyor. Film bunu işliyor ama merkezdeki asıl hikâye üstün yetenekleri olmayan tipik otistikler.
Bugüne kadar otizmi konu alan filmlerde genellikle sıra dışı yeteneklere sahip olan otistik bir karakter filmin kahramanlarından biri olmuştur. Çünkü onların hikâye değeri vardır. Belki de bu yüzden pek çokları, otistikleri dokunulmayı sevmeyen, garip takıntıları olan üstün yetenekli insanlardan ibaret sanıyor. Tek sebep tabii ki bu değil.
Otizm farkındalık gününde yetkililer; kısa bir süreliğine koltuklarından kalkar, gazetecilerle birlikte özel eğitim kurumlarını ziyarete gider. Eğitimcisinden yöneticisine kadar kurum çalışanları; strese girdiğinde kendi saçını yolan, tepinen, tanıştığı kişileri koklayan ya da paçasını kaldırıp çorabının rengini görmek isteyen otistikleri geride tutmayı tercih ederler. Onun yerine piyano çalabilen, resim yapabilen aynı zamanda kalabalığa ve fotoğraf makinelerinin flaşına tahammül edebilen çocukları/gençleri öne çıkarır. Akabinde kutlama havası içinde hediyeler dağıtılır, bol gülücüklü fotoğraflar çekilir, hamasi konuşmalar yapılır, görev tamamlanır. Böylece 2 Nisan’da herkes, otizm diye bir şeyin olduğunu fark etmiş ve bunu mavi ışıklarla sosyal medya hesaplarında ilan etmiş olur ama maalesef asıl fark edilmesi gereken otistikler yine görülmemiştir.
Sanki; ortada mavi kurdeleli kocaman bir paket vardır, herkes bu paketin farkındadır ama içinde ne olduğuna dair (yaşayanlar dışında) kimsenin bir bilgisi yoktur ve fakat çokça fikri vardır.
Sanki; ortada mavi kurdeleli kocaman bir paket vardır, herkes bu paketin farkındadır ama içinde ne olduğuna dair (yaşayanlar dışında) kimsenin bir bilgisi yoktur ve fakat çokça fikri vardır.
Kural Dışı, paketin içinde ne olduğunu göstermesi açısından önemli bir film bana göre. Otistikler ile empati kurmak zordur ama bu film az da olsa bunu sağlayabiliyor. Üstelik bunu seyirciyi salya sümük ağlatmadan yapıyor. Otistik bir insanın krize girmeden, kask takmadan başkalarıyla aynı masada yemek yiyebilmesinin, Herkül’ün Nemea aslanını alt edebilmesi kadar önemli bir başarı olduğunu hissettirmesi bence çok değerli. Çünkü otistikler ve aileleri için başarı, otizmi yenmek değil onunla birlikte ona rağmen insanca yaşayabilmek. Bu kolay bir şey değil ama topluluk olarak hareket ettiğimizde zor bir şey de değil.
Otistik Çocuklar Büyüyünce Buharlaşmıyor
Nisan ayı, otizm farkındalık ayı olmasına rağmen bütün etkinlikler nedense 2 Nisan’a sığdırılır. Aynı şekilde, otizm hayat boyu süren gelişimsel bir bozukluktur, denilmesine rağmen medyada sadece otizmli çocukları ve gençleri görürüz. Tabii bir elin parmaklarını geçmeyen üstün yetenekliler hariç.
2021’de açıklanan rakamlara göre her bir saatte 2 otizmli çocuk doğuyormuş ve şu anda ülkemizde 1,5 milyona yakın otizmli varmış ve bunların 352.000’i eğitim çağındaymış ama sadece 21.000’i bundan yararlanabiliyormuş. Yani her 100 otizmli çocuktan sadece 6’sı okula gidebiliyormuş. Büyük ve güçlü Türkiye’nin gücü demek ki bu kadarına yetebiliyor. Bizi kıskanan ülkelerdeki durumu düşünemiyorum bile.
Rakamlar açıklanırken bile yetişkin otizmliler kimsenin aklına gelmiyor. Kabaca rakamlara yeniden bakalım: 1,5 milyon otizmlinin ¼’ü eğitim çağında ise, hadi ¼’ü de okul öncesi çağda olsun, geriye eğitim yaşı geçmiş olan 700.000 yetişkin otizmli birey kalıyor.
Peki nerede bu otizmli hanımlar ve beyler? Ne yerler ne içerler, nerede kiminle yaşarlar, günlerini nasıl geçirirler, işleri ya da uğraşları var mıdır? Sanki yetişkin olunca otizm buharlaşıyormuş gibi bunlar hiç konuşulmuyor. Bu soruların yanıtını tam olarak ben de bilmiyorum. Çünkü çevremde oğlumdan büyük otizmli çocuğu olan sadece dört beş arkadaşım var.
Bunlardan biri de Nevin Aktulga. 29 Nisan’da kendi yaşadıklarımızdan yola çıkarak bir söyleşi için toplanıp yetişkin otizmlileri konuşalım istedik.
Benim oğlum Sinan 24 yaşında, özel eğitim iş okulu son sınıfta ve bundan sonrasını bilmiyoruz. Nevin’in oğlu Cemil 36 yaşında, çalışıyor ama yakında o da sona erecek. Pandemi ile birlikte işsiz ve uğraşısız evde oturmak zorunda kalınca, onlar için hayatın ne kadar zorlayıcı olduğunu bir kez daha anladık.
Söyleşimizde bunlara ve daha pek çok konuya değindik. (İYİ Sosyal Kooperatif YouTube kanalından izlenebilir.) Şimdilik sorunları ve çözüm önerilerini konuşuyoruz ama daha fazlasını yapmak için çalışmaya devam ediyoruz.