İYİ Sosyal Kooperatif

ATÖLYEDEN NOTLAR – Farklı Olanla Birlikte Yaşam İçin Düşünme ve Deneyim

Sümeyye Üstün

20 – 21 Aralık 2019 tarihlerinde Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi’nde bir sempozyum gerçekleştirildi: 1. Toplum Temelli Hizmetler ve Akran Desteğinin Önemi. Sempozyumun ilk günü farklı konulardan farklı oturumlar şeklinde birçok mesele tartışıldı. Fakat ortak payda, toplum tarafından damgalanmış – ya da tanı almış da diyebiliriz – bireylerin yaşadığı zorluklar idi. Çözüm yolu olarak da kendilerine, kendileriyle benzer problemleri yaşayan akranlarıyla bir arada bulunmak suretiyle, bir tür akran destek grubu oluşturmuşlardı. Aralarında şizofreni tanısı alanlardan madde bağımlılarına, otizmlilerden serebral palsi olanlara kadar birçok farklı gruptan kişi vardı.

Az evvel bahsettiğim “kendileriyle benzer problemleri yaşayan akranlar” ifadesi önemli. Çünkü burada “anlama ve anlaşılmaya” dair bir altbilgi var. Sempozyumun ikinci günü gerçekleştirilen küçük atölye çalışmalarından birinde bu meseleyi irdeledik. Atölyenin başlığı “Farklı olanla birlikte yaşam için düşünme ve deneyim” idi ve moderatörü Nevin Eracar’ın (klinik psikolog ve sanat terapisti) bize anlatacak çok şeyi vardı. Aldığım bazı notları paylaşmak istedim: Öncelikle, benim en çok aklımda kalan şey, birbirimizi anlamama yüzdeleri üzerine yaptığımız çalışmaydı. Partnerler halinde birbirimizi dinledik ve herkes partnerinin adına konuşarak anladıklarını, kendi düşünceleriymiş gibi grupla paylaştı. Çalışmanın sonunda, düşüncelerin gerçek sahipleri partnerlerinin anlama oranlarını yüzdelik olarak belirledi. Sonuç hepimizi şaşırttı; anlama oranları %50 ile %80 arasındaydı. Bu demek oluyor ki, günlük hayatta “normal” denilen bireyler bile %20 – %50 oranlarında birbirini ANLAMIYOR. Bu, bana göre, ciddi bir oran. Bir de karşımızdaki insanın beyni çok daha farklı çalışan bir insan (örneğin, otizmli) olduğunu varsayarsak, bu oran kim bilir kaçlara kadar çıkıyordur. Buradan çıkardığımız sonuç, ANLAMAMAYA meyyal bir yapımız olduğuydu. Dolayısıyla ikili ilişkilerimizdeki hedefimiz de, bu anlamama oranını mümkün olan en düşük orana indirmeye çalışmak oldu.

Mesele biraz çetrefilli; fakat karşındakinin duygu ve düşüncelerini anlamadığını bilmek de kendi başına çok kıymetli. Bu bizi, en azından, önyargılardan ve varsayımların tuzağından korur. Kişilerin yaptıkları ve söyledikleriyle, gerçekte neyi kastettiklerini anlamaya yönelik bir çabaya götürür. Ve belki de ihtiyacımız olan şey budur.

İkinci olarak, sevgi ve öfke duyguları üzerine yaptığımız konuşma dikkate değerdi. Ailemiz içerisinde “farklı” bir birey olması (otizmli, bedensel engelli, vs.), bizi duygusal açıdan yıpratabiliyor. Özellikle ebeveynsek günlük işlerimizi yaparken, hayat rutinlerimizi belirlerken, evden ne zaman çıkıp eve ne zaman gireceğimize karar verirken başına buyruk davranamıyoruz. Grubumuzda otizmli oğlu olan bir beyefendi vardı ve oğlunu Allah’ın hediyesi olarak gördüğünü, ona çok büyük sevgi beslediğini söyledi. Ona öfkelenme hakkında sahip olmadığını ifade etti; çünkü o bir hediyeydi. Öte yandan, sevgi kadar öfkenin de doğal ve olması gereken bir duygu olduğunu konuştuk. Bazı şeylere öfkelenebiliriz ve bunu sevgiyle bastıramayız. Bu, kendimize zarar veren bir tutum olur. Öfke, öfkedir; fakat öfkemizi nasıl ortaya çıkardığımıza dikkat edilmelidir.

Son olarak da, bedenimizdeki hassasiyetler/sorun olan bölgelere odaklandık. Bunlar bize mütemadiyen ağrı ya da acı veren bölgeler, bazen de katlanması zor bir şekilde ağrı ya da acı veren bölgeler. Öte yandan, bu ağrıyı ya da acıyı azaltmak için yine bedenimizden farklı bir organ bulabildik. Örneğin sırt ağrısı çeken bir katılımcı, çözüm olarak omurgasını gösterdi. Dik durabildiği müddetçe bununla baş edebileceğini ifade etti. Bir başka katılımcı böbrek ağrısı çekiyordu ve çözüm olarak ellerini gösterdi. Ellerini böbreklerine koyarak bölgeyi sıcak tutmanın iyi geldiğini söyledi. Bu, tıpkı hayatımız gibi. Bir yerlerde bir sıkıntımız var. Belki sürekli, belki geçici bir sıkıntı. Fakat çözüm, yine kendimizde. Yapmamız gereken, bize iyi gelen şeyi bulmak ve onu bırakmamak…

Atölyeden aklımda kalan başlıkları bu şekilde sıraladım. Umarım anlatımım, yüksek bir anlama yüzdesiyle karşı tarafa geçebilir. Soru, öneri veya eleştiriniz olursa her zaman yanıtlamaya çalışırım…

İletişim: [email protected]