Fatma Zengin
Bu dünyaya gelmiştim. Yaşıyordum. Kalbim atıyor, iç organlarım çalışıyor, gözlerim görüyor, kulaklarım duyuyordu.
Etrafıma bakıyordum neredeyim diye. Biri vardı hep benim yanımda. Benimle çok ilgileniyordu. İhtiyaçlarımı karşılıyordu. Ağlarsam hemen geliyordu. Beni kucağına alıyordu. En çok bunu seviyordum. Beni kucaklamasını , kalbim kalbine değiyordu sanki..O ses beni rahatlatıyordu. Bir de gözlerimin içine bakıp gülümsemesini seviyordum. Gözüm hep üstündeydi.
Ama o çoğu zaman üzgündü. Yüzüme gülerken bile üzgün. Onu neşelendirmek istiyordum. Çok önemliydi o benim için. Bir de biri oluyordu bazen yanında. Sesi daha kalın olan bu insan da beni kucağına alıyor, öpüyor, gülümsüyordu bana. Onun da gülmesini, beni sevmesini seviyordum ama onu az görüyordum. Hep yanımda olan diğeri kadar ilgilenmiyordu benimle. Altımı değiştirip, yemek yedirmiyordu, her ağladığımda yanımda değildi.
Bir de bu az gördüğüm kişi, benim her zaman yanımda olan insana çoğu zaman bağırıyor, kızıyordu. O, ondan korkuyordu. Ben de korkuyordum ağlıyordum o bağırınca. Kalın sesli bağıran kişi gidince ağlıyordu benimle hep ilgilenen kişi. Ben de ona sarılıp ağlama demek istiyordum. Benim ağlamama üzülüyordu, bazen de kızıyordu, sus diyordu. Daha da üzülmesin kızmasın diye ağlamamaya başladım. Bağıran kişinin yanında susuyordu o, ben de susuyordum. Bana bağırılmasına kızıyordum ama susuyordum. Ses çıkarmıyor bağırana diye hep yanımda olan kişiye de kızıyordum ama susuyordum.
Öyle sustum öyle sustum ki, kendi sesimi duymaz oldum. Başka insanlara bakıyordum, onları duyuyordum. Çok fazla bağırma, üzülme vardı. İnsanların acılarını görüyordum, susmalarını görüyordum, kızıyordum. Acı çekilmesi canımı acıtıyordu. Onları dinlemeye, yardım etmeye çalıştım. Onun (annemin) bana davrandığı gibi davrandım, benden istenenleri yapmaya çalıştım.
Yıllar geçti, ben bir kadın oldum. Beni önce seven, sonra kızan bir kocam oldu. Onun dediklerini yapmadığımda, onun istediği gibi ilgilenemediğimde bana bağıran bir adam. O benim istediklerimi pek yapmıyordu, çoğu zaman sormuyordu. Ben sorun çıkmasın diye bir şey demiyordum, bir şey istemiyordum. Bir çocuğumuz oldu, hep onunla ilgileniyordum. Kocam daha da sinirli olmaya başladı. Bir tek çocuğumun yanında mutluydum. Kocamdan uzak kalıyordum, bir nefes alıyordum. Kocam onun yanında bağırınca ses çıkarmıyordum ki kavga çıkmasın diye..Ağlamıyordum çocuğum üzülmesin diye. Gitmiyordum çocuğum babasız kalmasın diye.
Bu dünyaya getirmiştim, onu yaşatmalıydım, annelik görevimdi.
Bedenim canlı, gözlerim görüyor, kulaklarım duyuyor bu dünyayı. Suskun çocukluğum hariç her şeyi duyuyor ve görüyorum. Kendim için değil ama başkaları için yaşıyorum.
*******
Bu ülkedeki birçok kadının öyküsü bu belki de, benim de öyküm sayılır.
Peki ya erkekler? Bir bebek, bağırılmaktan, acı çekmekten hoşlanmayan bir bebek nasıl bağıran/azarlayan birine dönüşür, suskunluğu nasıl öfkeyle dile gelir olur? Hatta “seviyorum o halde birlikte öleceğiz”e nasıl evrilir?
Bir kadın olarak tam olarak bilmiyorum. Susmanın ve öfkenin bir sürü çeşidi ve sebebi var, biliyorum. Kendi susmalarımı ve öfkemi tanıdıkça, kendimi ifade ettikçe güçlendiğimi ve kendimle barıştığımı biliyorum.
Suskunluğun ve öfkenin altındaki acıyı dinleyebilmek, anlayabilmek, güçlenmek, sevgiyle yaşayabilmek için;
Susmayalım öyle, bağırmayalım, azarlamayalım..
Konuşalım…Dinleyelim…